top of page

Hesap Kitap

Güncelleme tarihi: 29 Nis

Yaz mevsiminin ortasından yazıyorum bu yazıyı.

Gezegenler hala aynı eksende. İnsanlar hala karışık, hayvanlar hala masum ve

hala kimse mutlak doğrunun ne olduğunu bilmiyor. Siyasi tartışmalar devam ediyor, ödüller alınıp cezalar kesiliyor ve ben oturmuş bir masada kayıplarımı topluyorum. Biliyorum yan masadaki genç de kayıplarını topluyor, bana kahve getiren garson çocuk da topluyor, dışardaki esnafta. Ya da fark etmeden kayıplarını yaratıyorlar. Ya da ne bileyim bu söylediklerimle hiçbir alakaları yoktur! Belki de ben hep kaybettiğim için herkesi mağlup zannediyorumdur. Gerçekten aramızda zafer yaşayan var mı? Zaferin ne olduğunu gören, duyan, bilen?

Tam bir bilgim olmamakla beraber bir fikrim var. Zannedersem benim en büyük zaferim kayıplarım oldu. Yaşarken fark edemedim bunları omzuma yük edip belimi büktüm. Şimdi ise kıymetini anlayıp başıma taç ediyorum.

Kolay olmadı elbet bunları fark etmem. Yaş aldıkça ve şöyle bir geriye baktıkça dönüm noktalarını gördüm hayatımın. Babamın vefatı, üniversite hayatımdaki başarısızlık, başka bir şehre taşınmam, tanışıp ayrıldığım kızlar, kurup batırdığım işler... Hepsi ama hepsi hayatımın perde arkasındaki oyuncularıdır. Tebriği en çok onlar hak ediyorlar. Eğer bugün burada bunları yazıyorsam ve “İyi ki insan olmayı tercih etmişim!” diyorsam onlar sayesindedir.

Bizler zaferlerimizi de kayıplarımızı da kendimiz inşa ederiz. Bu inşa ettiklerimizin zafer mi , kayıp mı olduğuna da zaman karar verir. Bir de hayata baktığımız pencere. Sevmediğin, kendini ait hissetmediğin ve içinin sandığın dibindeki küf tutmaya başlayan çeyizler kadar kararmış bir ömrün nesi zaferdir ki? Ya da batan bir gemi denizin zaferi değil de nedir?

Benim zaferime gelecek olursak öyle hatırı sayılır bir param yok ufak bir çiçekçi işletiyorum Eyüp’te. Feshane'de ilerleyince ilk sapaktan dönünce yokuşun başında hemen. Her gün aşındırırım o yolun taşlarını. Kendimden bir parça bırakırım, ömrüme şahit tutarım o yolu. Koca çınarı selamlarım, yan dükkandaki Terzi Arif’e hal hatır sorarım. Herkes tanır beni burada, sağ olsunlar saygı da duyarlar. Arada bir esnafla iki lafın belini kırıyoruz, tavla atıyoruz. Özel günlerde cıvıl cıvıl oluyor dükkan. Renk renk buketler hazırlıyorum. İnsanlara umut, güzellik, neşe satıyorum. Arada sırada da işte böyle Beyoğlu’na gelip bir iki bir şeyler karalıyorum. Ne varsa gördüm şu hayatta.

Aşk, acı, ihanet, kayıp, kazanç, keder, sevinç ve en çok da umut. İsmet özelin de dediği gibi “Her şey ben yaşarken oldu bunu bilsin insanlar/ Ben yaşarken koptu tufan/ Ben yaşarken yeniden yaratıldı kainat/ Her şeyi gördüm içim rahat.”

Şimdi son demlerindeyim ömrün ve en tatlı zamanlarında. Oturdum masaya hesap kitap yapıyorum. Buruk bir gülümseyişle bakıyorum yazdıklarıma ve öpüyorum neticeyi alnından. Mesele “Olmak ya da olmamak.” değil kim olduğumuzdur diyerek koyuyorum son noktayı. İçim rahat kapatıyorum defteri. Kahvemin son damlasını yudumluyorum. Telvenin acı tadı damağıma yapışıyor. Aldırış etmiyorum. Hesabı ödeyip çıkıyorum kafeden. Garson çocuk arkamdan masamı temizliyor, orada ne hesaplar döndüğünün farkında olmadan. Onu ve masadaki genci kayıplarıyla baş başa bırakıp kalabalığa karışıyorum. Ve bu kalabalık arasında ben ve kayıplarım küçülmeye başlıyoruz. Gittikçe küçülüyoruz, küçülüyoruz ve küçülüyoruz.


Sibel İnan


Sayı |8| - "Süleyman Çobanoğlu"




Comments


bottom of page