top of page

Üzüm

Sizin hiç yetemediğiniz zamanlar oldu mu? Bir işe, bir yere, bir insana, herhangi bir canlıya yetememenin verdiği çaresizliği

hissettiniz mi tüm bedeninizde?

ree

Minicik bedeniyle karşılaştığım o gün sonunu bilemeyeceğim bir yolculuğa çıkacağımızdan habersizdim. Uzun süredir düzenli

beslenmediği hareketlerinden ve bedeninin cılızlığından fazlasıyla belliydi. Gerçi ne kadar olmuştu ki bu dünyaya gözlerini

açalı? İki belki de üç ay… Belli olan bir şey daha varsa o da hasta olduğuydu. Kucağıma aldığımda neredeyse etime batan

kemiklerine ve kırk yıldır sigara içer gibi çatallı çıkan sesine kayıtsız kalamazdım. Dedim ya sonunu bilemeyeceğim bir yolculuk

olacaktı. Hiç düşünmeden, hesapsız kitapsız veterinerde aldık soluğu.


Siyahlar üzerine çamaşır suyu dökülmüşçesine serpiştirilmiş sarı tüyleriyle mırıl mırıl uslu bir kedi olarak sevdirmişti kendini.

Kuyruğunu çevreleyen kızıl sarmal, göz kenarlarında bir sürme halini almıştı. Sürmeli gözleriyle minik bir kaplandı sanki. Ama

hastaydı. Üç aydır sokaklarda verdiği yaşam mücadelesinde kendini soğuktan koruyamamış, çoğu zaman aç kalmış, hastalanmış minik bir kaplan. Gerekli tedaviye başlanacaktı. Ancak sonrasında sokağa dönmesinin uygun olmayacağını da eklemişti

doktor bey. Ah doktor bey keşke daha detaylı muayene etseydin Üzüm kızımı.


Üzüm diye sevdim ben onu. Kızıl sürmelim, mırıl mırıl Üzüm’üm. Bir haftayı birlikte geçirdik tedavisi bitene kadar. O süreçte bir yuva da bulduk kızıma. Uzaktı bana. Kilometrelerce uzak. Olsun, sıcak bir evi olacaksa varsın uzak olsun. Ayrılığımızın bu kadar zor olacağını da tahmin edemezdim. Bursa’dan Sakarya’ya uzanan yolculuğumuzda ses etmedi uslu yavrucağım. Yalnız ayrılık vaktimiz gelince huzursuzlandığını anımsıyorum. Yeni ailesinin arabasına gidene kadar kucağıma yapıştı. Sanki anlıyordu ayrılacağımızı. Çipil gözlerinin o mahsun bakışlarını hiç ayırmadı yüzümden. O bakışların altında ezildi yüreğim. Ezildikçe dertop oldu, oturdu boğazıma, yutkunamadım.


Olsun iyi olacaktı, sıcak bir yuvası olacak, karnı doyacak ve sevilecekti. Çok kısa süreceğini bilemezdim. Bir ay belki de bir buçuk… Rahatsızlandığı haberi geldi. Veterinere götürülüp tekrar haber verilecekti. Benden ayrıldıktan sonra hiç götürülmediği yere… İleri seviye ıslak fip demiş doktor. Dönüşü yokmuş. Bir aydan daha fazla yaşayamazmış. Dayanamazmış yeni ailesi yanlarında ölmesine. Belediyenin rehabilitasyon merkezine bırakmayı önermiş doktor, orada son günleri iyi geçermiş!


Tüm bunları olup bittikten sonra öğrenmek kalbimi acıttı. Üzüm’ümün eve, sıcaklığa bu kadar alışmışken bırakılması paramparça etti hislerimi. Bana kalan sadece fotoğrafları ve omzumda gezdiği anların video kayıtları oldu. Bir de içimde bıraktığı kocaman bir acı. Ona yetmemenin acısı. Sıcak yuvasından alınıp bilmediği bir yere bırakıldıktan sonra yaşamış olduğu tedirginliğe, endişeye engel olamamanın, son nefesini ne zaman verdiğini bilememenin çok büyük bir acısı. Öyle bir acı ki bu derin sularda boğulmak, kor ateşlerde yanmak gibi değil. Kızgın demirlerle bedeninizin dağlandığını düşünün ya da göz çukurlarınızın oyulup içine bir de kezzap döküldüğünü… Bana sığınmış küçücük bir cana yetememenin verdiği acı bunlardan çok daha başka tarifi zor bir şeydi.


Şimdi onu bulduğum sokaktan her geçişimde, ona benzeyen kedileri her gördüğümde içimde gitgide büyüyen yetememe duygusuyla karışık bir çaresizlik kaplıyor benliğimi.

Yorumlar


bottom of page