top of page

BOZKIRDAN KALAN MİRAS: Muhlis Berberoğlu


Serhat Can Bozyel: Müzisyen olmasaydınız hangi mesleği seçerdiniz?


Muhlis Berberoğlu: Akvaryumla ilgili bir meslek olabilirdi herhalde. Çünkü şu altını seviyorum. Su altına çok ilgiliyim. Balıklara vs. ilgim ve bilgim iyidir.


İlknur Akbulut: Bildiğim kadarıyla 9 Eylül Üniversitesi Müzik Bilimleri bölümünü kazanmışsınız fakat belirli bir süre sonra okulu bırakmışsınız. Bende bir Müzik Bilimleri bölümü öğrencisi olarak size şunu sormak istiyorum bu bölümü kazandığınızda ne umarak gittiniz ve ne buldunuz?


Muhlis Berberoğlu: Ben aslında ilk olarak Ege Üniversitesini kazandım ve oraya gittim, orada umduğumu bulamadım. 9 Eylül üniversitesini kazandım ve oraya geçtim. Ben güzel sanatlar lisesinde okudum. 9 Eylül Üniversitesinde de umduğumu bulamadım çünkü öğretilen şeylerin çoğunu lisedeyken öğrenmiştim zaten ve 4 yılın benim için zaman kaybı olacağını düşündüğüm için okulu bıraktım. Ayrıca Türkiye’de Müzik Bilimleri yetersiz. Dünyadaki diğer ülkelere bakıldığında biz Müzik Bilimlerinde 50 yıl gerideyiz.



Abdullah Demirci: Müzikle uğraşmaya başlarken aklınızda ünlenmek gibi bir hayal var mıydı?


Muhlis Berberoğlu: Aslında herkes beni tanısın diye bir gayem yoktu. Saz çalarken kendimi videoya kaydettim ve bunu tamamen keyfi olarak sosyal medyada paylaştım. O sayede yavaş yavaş tanınmaya başladım.


İlknur Akbulut: Bir müzik eserinin size göre kalitesini belirleyen öğeler nelerdir?


Muhlis Berberoğlu: Eser olmasıdır. Yani aslında eser üzerine konuşulacak pek bir şey yoktur. Yazan kişi veya besteleyen kişi üzerine konuşulabilir. Şöyle düşünün kötü bir anne babadan doğan çocuğun ne suçu var. İş o eseri yaratanda, ortaya çıkarandadır.


Abdullah Demirci: Eski dönemlerde yapılan şarkılar şimdiki dönemle kıyaslandığında çok daha sevilir, kulağa hoş gelirdi. Yeni yapılan şarkılarda, yazılan sözlerde size göre eksik veya yanlışlar neler?


Muhlis Berberoğlu: Aslında müzik değişmedi fikirler ve halk değişti. Halk nereye gidiyorsa müzikte oraya gider. Neden sevilmiyor dersek. Eskiden şarkı dinlemek bir lükstü bir sanatçının bir parçasını dinlemek için para verir kasetini alırdın. Şimdiyse her şarkıya kolayca ulaşılabilindiği için değersiz gibi görünüyor. Fakat tabii ki de şarkılarımız da, şarkıcılarımız da hâlâ değerliler.


Serhat Can Bozyel: Genç yeteneklere, genç müzisyenlere müzikal hayatlarına dair ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?


Muhlis Berberoğlu: Bu tamamen farklı tarzlarda müzik dinlemeye dayalı bir durum. Atıyorum günde 8 saat, 10 saat etüt çalışmanın hiçbir anlamı yok. Günde 2 saat etüt çalış, 6 saat müzik dinle daha çok ilerlersin. Mesele daha çok dinlemekten geçiyor aslında.


İlknur Akbulut: İcra ettiğiniz eserlerde kendi müzik zevkinizi ve müzik tavrınızı yansıtıyorsunuz bir nevi aslında. Peki kişiliğinizi en iyi tanımladığını ve yansıttığını düşündüğünüz eser nedir? Yani şu eser tam olarak beni anlatıyor diyecek olsanız o eser ne olurdu?


Muhlis Berberoğlu: Bu soru aslında kendime sık sık sorduğum bir sorudur. Hatta cevabını da yeni buldum diyebilirim. Kendi çaldığım Taksim Nihavend'ini açıp izleyince “işte bu benim” dedim kendi kendime. Yorumları okuduğumda da fark ettim ki insanlar beni benden daha iyi tanımışlar.


Abdullah Demirci: Sizin gibi müziğe gönül vermiş; sazıyla, sesiyle usta bir müzisyenden yeni parçalar duyabilecek miyiz?


Muhlis Berberoğlu: Tabii ki herkes yeni tatlar arıyor. Benimde şuan üzerimde çalıştığım iki adet albüm var. Yeni çıkacak bir filmin müziğiyle ilgileniyorum şuan.


İlknur Akbulut: Dünyaca ünlü bir müzisyen oldunuz. Herkes tarafından konuşuluyor ve tanınıyorsunuz. Doğal olarak bütün dinleyici kitlesine ulaşıyorsunuz aslında. Sizden müziğin evrenselliği hakkında bir mesaj vermeniz isteniliyor. Vermek istediğiniz mesaj ne olurdu?


Muhlis Berberoğlu: Vereceğim mesaj “Müzik evrensel değildir” olurdu. Müziğin evrensel olması demek benim her parçayı anlamam demektir ve ben her parçayı anlasam güzel olmazdı ki. Mesela Karadenizli bir müzisyen Amerika Texas’ta şarkı söylesin kimse anlamaz. Aslında bu müziğin evrensel olmadığının kanıtıdır.


Abdullah Demirci: Ozanlarımız müzik yapmak dışında şiir de yazarlarmış sizin şiir, kitap, makale, deneme gibi yazılarınız oldu mu? Yayınlamayı düşündünüz mü?


Muhlis Berberoğlu: Ozanlarımız aslında şarkı yazmazlarmış. Onlar şiir yazar köy meydanlarda şiirlerini okurken arkandan fon müziğini kendileri sazları eşliğinde yaparlarmış. Benimde bir kaç denemem oldu fakat yayınlamayı düşünmedim hiç.


İlknur Akbulut: TEDx konuşmanızda Neşet Ertaş ve Jimi Hendrix’i en bahsediyorsunuz. İkisini karşılaştırıyorsunuz aslında. İkisininde tuşesi, tonu, tınısı, müziklerinde anlatmak istedikleri konular ve çalım stillerinin aynı olduğunu fakat Jimi Hendrix’i tanınmış bir kişi olduğundan bahsederken Neşet Ertaş’ın ününün Türkiye ile sınırlı kaldığını ifade ediyorsunuz. Peki sizce Neşet Ertaş’ın Jimi Hendrix gibi tanınmış olması için o zamanın ya da şu anki zamanın Türkiye koşulları nasıl olmalı?


Muhlis Berberoğlu: Daha öncede bahsettiğim gibi Türkiye 50 yıl geriden ilerliyor. Örneğin Avrupa’ da 50 yıl önce okutulan Lavignac,

Türkiye’de şu an okutuluyor. Bir şeyleri kendimiz üretmemiz gerekiyor. Şimdi diyeceksiniz ki e bizde de Muammer Sun var. Evet var ama ne

kadar yeterli oluyor? Son 20 yıldır bizim ülkemizde sanatçıya değer verilmiyor maalesef. Asgari ücretin, memur maaşlarının, şuyun, buyun konuşulup tartışılmasından sıra sanata ve sanatçıya gelemiyor. Düzenin değişmesi gerekiyor. Bunun içinde aslında milletini düşündüğü sanılan devlet büyüklerinin zihinlerinin değişmesi gerekiyor.



Comments


bottom of page