top of page

Benim Kız Kafelerde Biraz Daha Otursun Diye İki Cam Fazla Silerim Ben




Alarm çalmaya başladı yine zır zır. “Sabah oldu, Neriman kalk.” diyor bana. Çok bilmiş. Bana sordun mu hiç “Uyanmak istiyor musun? diye. Güneş doğmuş bana değil ama muhakkak birilerine doğmuştur. Yataktan hiç kalkasım yok. Bir gün evim deyip ayaklarımı dikip dinlenemiyorum. Öyle yoruluyorum ki yattığım yeri bilmiyorum vallahi. Dün Ziynet teyze aradı. “Yarın gel.” dedi. Gitmesem ayıp olur. Oturmaya değil tabii. Ne haddime. Temizliğe gideceğim. Gündelikçiyim. Haftada üç gün Ziynet teyzedeyim aslında ama bugün yine çağırdı. Kıramadım.


Ziynet teyze, benim karşı apartmanda oturuyor. Doksan yaşında. Ama maşallahı var. Yaşını hiç göstermiyor. Ben kırk beş yaşındayım ondan daha yaşlı görünüyorum. Hoş ben gençken de yaşlıydım ya neyse. Ziynet teyze Almanya’dan emekli. Tek başına yaşıyor ama kimsesiz değil. Tek yaşamayı sevdiği için tek yaşıyor. Çocukları onu her gün arayıp soruyorlar. Bir oğlu var ki adı Yusuf. Her sabah annesine gazetesini getirip bırakıyor, işe öyle gidiyor. Annesinin hayır duasını alıp güne başlamak iyi geliyormuş. Vefalı oğlan. Ellerde neler var? Ben su istesem benim kız mutfaktan odaya getirmez. Hayırsız kızım.


Hiçbir özel günü atlamaz Ziynet teyzenin çocukları. Ben de özel günleri onlardan takip ediyorum. Sadece aramakla kalmaz çiçekler, hediyeler de gönderirler. Ben hiç çiçek almadım. Ay dur tövbe, bir kere aldım. Bizim çarşıda bir gün anket yapıyorlardı. Anketi doldurana da kırmızı bir gül veriyorlardı. Ben anketten ne anlarım? Üzerinde birden beşe kadar sayılar vardı. Hepsine üçü işaretledim. Uğurlu sayım üç de ondan. İnşallah kabul olmuştur. Bilmiyorum. Ben aldığım güle bakarım. Ay bir mutlu olmuştum ki. Eve gelince çay bardağına su koyup gülü de içine koydum. İşte aldığım tek çiçeği o gün aldım.


Ziynet teyze kahvaltı yaparken gazetesini okur. Sonra bulmacasını çözer. Bulmaca çözmek hafızasına iyi geliyormuş. Bana da tavsiye etti. Ah Ziynet teyze, benim hayatım olmuş bulmaca. Neyse öğlen sade bir Türk kahvesi içer. Faydalı olduğunu söylüyor. Kahvesinin fotoğrafını çeker bir de internete koyar. Ziynet teyzenin akıllı telefonu var. Benim yok valla. Benim kız yeni telefon istiyorum diye kendini yırtınca taksitle yeni bir telefon aldım ona. Borçla aldım, nerde öyle bende nakit para? Hala ödüyorum. Son iki taksit kaldı. O kadarını ödedim ya kalanını da öderim Allah’ın izniyle. Kızın eski telefonunu da ben kullanmaya başladım. Alo demeye yetiyor. Fazlası neyime gerek. Ziynet teyzeninki öyle mi neler var telefonunda neler. Çok akıllı valla.


Bu öğlen yine kahvesinin fotoğrafını çekti. Bana da “Bak bakayım olmuş mu?” diye sordu. Elimde cam bezi fotoğrafa bakmak için indim sandalyeden. Yaşlı kadın, kırmak olmaz. Olmuş, çok güzel olmuş, dedim. İnternete koydu. Altına da bir söz yazar her seferinde yine yazdı. Çocukları fotoğrafın altına “Canım annem, afiyet olsun.” yazıyorlarmış. Öpücük gönderiyorlarmış, öyle söylüyor. Ben internete koysam benim kız zahmet edip bakmaz bile. Kolu kaşınsa kaşımaya üşenir o benim fotoğrafıma mı bakacak. Laf!


Aman iyi ki akıllı telefonum yok da böyle dertlerim yok. Benim derdim bana yetiyor. Ziynet teyze her gün internete koyacak bir şey buluyor. Ben ne koyacağım? Benim vaktim mi var? Daha buradan sonra bir dükkan temizlenecek. İnşaat pisliği çok zor oluyor ama iyi para veriyorlar. Ne yapayım? Benim kız kafelerde biraz daha otursun diye iki cam fazla silerim ben.


Ziynet teyze saat üç gibi seslenir bana “Neriman, dolaptan dondurmamı getirir misin kızım?” Her saat ne yapacağı bellidir onun. Şimdi de dondurma saati. Magnum’dan başka dondurma da yemez. Dolabında bir tane de fazladan olur. Olur da biterse diye önlem alıyor. Ben tabakta olanlardan anca alıyorum. Onunki pahalı nasıl alayım? Onu Ziynet teyze gibiler yer.


Biraz sonra Ziynet teyzenin duş saati geliyor. “Beni yıkar mısın kızım?” diyor. Sevap olur diyorum, yıkıyorum. Yaşlı kadın sonuçta. Yerin altı için de çalışmak lazım. Yerin üstündekiler kıymet bilmiyor.


Hiç bilmiyor. Ziynet teyzenin duş öncesi, duş sırası, duş sonrası bir sürü kremi var. Her gün sürüyor. Cildi bebek gibi. Ay maşallah diyeyim. Nazar falan değer bir de vicdan yükünü yüklenmeyeyim, ağır gelir. Onu kremlerken benim temizlik yapmaktan yara olmuş ellerim bile yumuşacık oldu. Kim bilir kaç lira bu kremler? Ben bir kalıp sabun alıyorum o bile olmuş dünyanın

parası. Nereye gidiyor bu dünya?


Ziynet teyzenin evini ve kendini temizledikten sonra dükkanı temizlemeye geçtim. Allah’tan yakındı da bu sıcakta çok yürümedim. Yanıma bir şişe de su aldım, ayılıp bayılmayayım yollarda. Cehennem sıcağı gibi bir sıcak var kaç gündür. Dükkan desen leş gibiydi. İşim bittiğinde yatsıya beş, on dakika anca vardı. Ellerim buruş buruş oldu yerleri ovalamaktan. Camlar desen aman Allah’ım. Beş tur sildim de bana mısın demedi ama sonunda pırıl pırıl yaptım.


Benim adam çalışmıyor. Kafasına göre bir iş bulamıyormuş. Benim yaptığım iş de kafama göre değil ama çalışıyorum. Ne yapayım, ekmek parası. Bir yere giriyor en fazla iki hafta çalışıyor sonra hadi eyvallah. Şu sıralar onu bile yapmıyor, kahvehaneye dadandı. Oturuyor öyle. Ben kazanıyorum, o yiyor. Ben kazanıyorum, o şikayet ediyor.


Yarın bayram. Anam, babam mı var ki gideyim, ellerini öpeyim? Erkenden göçüp gittiler. Kabirleri de burada değil gidip bir Fatiha okuyayım. Bildiğim bütün duaları evden okudum, Allah kabul etsin. Bugün iş almadım. Kimsenin gelmeyeceğini bile bile tüm evi temizledim. Bu şehirde kimim var ki gelsin? Neyse, baklavamı açtım, sarmamı sardım. Adettendir. Bayram geldi, neyime! Benim kız sabah erkenden çıktı, arkadaşları ile buluşacakmış. “Bayram sabahı nereye kızım?” dedim. Önce bir annenle, babanla bayramlaş, dedim. Yarım ağız “Hayırlı bayramlar.” dedi. Elimi bile öpmedi. Sana da hayırlı bayramlar kızım…


Adam da kahveye gitti. İşe git, desem gitmez. Hastayım, der. Kahvehaneye hoplaya zıplaya gidiyor. Nasıl hastaysa. Kaldım bir başıma. Balkona çıktım oturdum ben de ne yapayım. Yusuf, Ziynet teyzeyi almaya geldi. Ablasının çiftliğinde hep birlikte kahvaltı yapacaklarmış. “Beni de götürün, benim de kimsem yok.” dedim içimden. Ziynet teyzeye el salladım giderlerken bayramını kutladım. Sonra arabaya binip gittiler. Oturdum ağladım.


Bir ara aklıma geldi. Kahvehanenin önünden geçmeden aşağı yoldan bakkala gittim. Dondurma alacağım, dedim Bakkal Hasan’a. Alışık ya ucuz olandan getirdi koydu önüme. “Hayır, Magnum alacağım. “ dedim. Hayretle baktı yüzüme. “Ne oldu Hasan abi?” diye sordum. Cevap vermedi. Koşa koşa eve geldim. Paketi açtım. Ağlaya ağlaya yedim, afiyet olsun.


Yeşim Dündar

İhtilâl |19|

Comments


bottom of page