top of page

Bir İzdiham: Bülent Parlak

Güncelleme tarihi: 2 May 2022


Tarih o zaman Ocak 2020. İstanbul’u ilk defa geziyorum adım adım. Bir yandan da içimde bir şekilde İzdiham Dergisi’nde adres olarak yazan yere gitmek var. Üsküdar da orası… Bir gün öğrendim ki İzdiham’ın “İzdihamDem” kafe açılışı var , gittim. Akşam vaktiydi. İstanbul’u pek bilmeyen birisi için zar zor buldum orayı. Daha gider gitmez kapıda gördüm o şiir duruşlu adamı. Bana göre çok nadirdir böyle duran adamlar. Şiir gibi durmak herkese yaraşır iş değil. Bir de sanki içine şiir üflüyor gibi hep yakıştırdığım, çok yakıştırdığım sigarası vardı parmakları arasında. İçmese iyiydi ama, bana kalırsa Bülent Parlak onsuz eksik kalırdı. Tamamlayıcı bir görünüşü vardı , o şiir duruşlu adamda. Kapıda görür görmez kendimi tanıttım, elimi uzattım. “ Ben Yasir Tiryaki hocam, hatırladınız mı?” dedim. Kendisi de “Elbette hatırladım, şiirini almıştık İzdiham’a. ” demişti.

Her şiir yazan kıymetli kalemdaşlarım bilirler ki şiir olarak bir dönüm noktası, başka bir görüş, başka bir bakış, ruh, büyüme gibi adledebileceği anları vardır. Benim için dönüm noktası adledebileceğim an ise İzdiham’ın Neşet Ertaş kapaklı 11. sayısında yayınlanan “Öldüm, Ağlamayın ve Elveda” şiiridir. Ben o şiiri kendim için yazmıştım aslında. Son dizelerinin sana olacağını nereden bilebilirdim ki üstadım.


“...

Haber gazetelerinin meşhur üçüncü sayfasında

Ölümümü yazmışlar, büyük ve yalnız.

Demişler ki bana;

Öldü ama ölümü bile güzeldi.

Şiirleri yaşadı, yaşattı insanları

Fethetti çerilerle Çin'in gönül saraylarını

Kalemiyle beraber gömüldü.

Sevgisizliğin acısına katlandı.

Umudu aşktı.

Öldü dediler ama

Aşkla yeniden doğdu aslında.

Şimdi tabutunda, gazete sayfasından

Üç kelime kaldı sadece.

Öldüm, Ağlamayın ve Elveda!”


Uzaktan seyretmiştim o gün kendisini. Hep tebessüm eden, hep muhabbet eden bir adamı seyrettim ben o gün. İzdiham’ın kıymetlilerini gördüm. İşte bir dergi böyle olmalı dedim içimden. Aile gibi… 2019 yılında İhtilâl’i ilk kuracağımız zaman ne yapacağımızı bilmez bir halde dergileri araştırmıştık. Elbette İzdiham’ı biliyorduk. Biz ondan “Hepimiz ölecek yaştayız.” demeyi öğrendik. Sonra gidip “Diren suskunluğum!” diyelim dedik. Her yeni sayısı çıktığında alırdım İzdiham’ı. İlk yaptığım besmele çekip Bülent Parlak şiirini/yazısını okumaktı. Sonra nasıl tasarım yapmışlar diye bakardım. Allah var az örnek alıp tasarım yapmadım. Çok şey öğrendim sayesinde. İstanbul’da olduğum zaman, bize hep canlı yayında bilgisayarından şarkılar/türküler dinlettiği çalışma yerine gitmiştim. Heyecanla kapıyı çalmış. Açmayacağını beklerken karşımda görmüştüm kendisini. İçeri buyur etti. Oturdum karşısına, sesim titreye titreye hayallerimi, hedeflerimi anlatmıştım. Çok sakin bir şekilde dinlemiş, dua etmişti benim için. Kendisinden aldığım güç çok başkaydı. Bulunduğu her videoyu izlemiştim, seslendirdiği her şiiri dinlemiştim. Şimdi o sevenlerine ardında nice anılar, nice umutlar, nice öğütler ve çok kıymetli şiirler bıraktı. Allah’ın vademizi doldurduğu vakte kadar seni daima anacak, bilmeyene anlatacak, şiirlerinle yeşertmek için gayret edeceğim inşallah. Seninle tanışmak, kısacık olsa bile muhabbet etmek çok güzeldi.

İyi ki…

“Hepimiz ölecek yaştayız.” dedin ve kanıtladın. 43 yaşında şiir oldun. Göçtün diyardan…


Comentarios


bottom of page